Eski şehrin spor ve sosyal merkezi olan eski Konstantinopolis Hipodromu'ndan başlayacaksınız. Daha yakın zamanlarda Sultan Ahmet olarak bilinen bu yer, şehrin imajını güçlendirmek için Theodosius Theodosius tarafından dünyanın dört bir yanından getirilen bazı büyük sanat eserlerine ev sahipliği yapıyor. Bunlara Mısır'dan Obelisk, Delphi'den Yılanlı Sütun ve Alman hükümeti tarafından yaptırılan Willhelm II çeşmesi dahildir. Oradan altı minaresi İstanbul silüetinin önemli bir parçası olan Sultanahmet Camii'ne doğru devam edeceksiniz. 17. yüzyıl yapısına hayran kalın ve onu kaplayan binlerce parlak mavi İznik çinisine hayran kalın.

Ardından, 15. ve 19. yüzyıllar arasında Osmanlı imparatorlarına ev sahipliği yapan ve saraydan müzeye dönüştürülmüş gösterişli Topkapı Sarayı'na gidin. Padişahlar ve çevreleri hakkında anekdotlar dinleyin ve mücevherlerle dolu hazineler ve Doğu porselenlerinin paha biçilmez sergileri de dahil olmak üzere saraylarının ve köşklerinin zenginliğine hayran kalın. 15. yüzyılda Osmanlılar tarafından camiye dönüştürülmeden önce 6. yüzyılda bazilika olarak inşa edilen Ayasofya'ya ilerleyin. Rehberiniz çalkantılı tarihini anlatırken, bu mimari mücevherin kubbesini ve çarpıcı Bizans mozaiklerini görün.

Ardından, halıdan mücevhere, seramikten deri eşyalara, akla gelebilecek her türlü baharattan inanılmaz kokusuna, kuru meyve ve kuruyemişlerinden tatlılarına kadar her şeyi satan 3.000'den fazla dükkânın bulunduğu Kapalıçarşı'yı ve Mısır Çarşısı'nı ziyaret etme zamanı. Her yerde bulunan Türk Lokumu, ilk kez gelen ziyaretçiler için akıllara durgunluk veriyor. Bu, tüccarların sizi çeşitli tekliflerle cezbetmesi ve cezbetmesi gerçeğiyle yardımcı olmuyor, içeri girerseniz çoğu çabucak unutulacak.